İnternet devriminden sonra diğer bir devrim de sosyal medya ile oldu şüphesiz.
Kişilerin birbirlerine olan mesafelerini, uzun uzun yolları, yılları, uzaklaşmış olanları yakınlaştırırken, fark etmeden bir de baktık ki; en imkânsız markalara ulaşmayı bile mümkün kıldı bizler için bu “sosyal medya” amca.
Büyük markalar sosyal medyalarını yönetmeye başladıklarında elbette profesyonellerden destek alarak tüketicilerinin gözünde minimum algı kaybı, maksimum marka bilinirliği yaşayarak yönetmeyi hedeflediler. Birçoğu da bu hedefi tutturdu diyebiliriz. Dijital platformlarda yayımlanmak üzere kurgulanmış, televizyonun medya satın alımının yanından bile geçmeyen reklam filmleri, Instagram’da dolaşırken ilgi alanlarımıza göre önümüze çıkan tekstil, inşaat, elektronik, telekomünikasyon, yiyecek, içecek gibi insanın direkt ihtiyacı olan sektörlerin reklamları ve arama motorlarına usulüne uygun yerleştirilmiş minik, masum reklamlar…
RİSK NEDERE?
Sosyal medya iyi hoş da markalaşma yolunda adım atmaya kararlı ve hedefleri olan, özellikle kuşaktan kuşağa aktarılan firmaların sosyal medya yönetimlerinde gözlerden kaçan en önemli risk, yönetimi devralmış günümüz yöneticilerinin marka konumlamalarını, markayı kendi gördükleri hali ile konumlandırmalarıdır. Yani kendilerinin markalarını nerede gördüğünden çok, piyasanın ve tüketicilerinin o markayı nerede gördüğünü analiz edip pozisyon almak, markalaşma sürecine giren ve dijital platformlarda boy gösteren kurumlar için çok daha doğru bir yol olacaktır.
Çünkü, dünya devi birçok markaya sosyal medya ajanslarının tüketicilerine açtıkları ve başarılı stratejiler ile yürüttüğü marka sosyal medya yönetimine herhangi bir yerden tutunan her tüketici, bit tıkla karşısındaki örneğin; BMW gibi bir dünya devi dahi olsa mesajını, şikayetini veya sevgisini iletebiliyor ve anında BMW’nin sosyal medya ajansının moderatörlüğü ile karşılaşıyor. Sonucunda da kendisini kıymetli hissediyor çünkü marka öyle hissettiriyor.
Hâl böyleyken, “egosunun” gölgesinde kalarak markasının sosyal medyada algılanışı sırasında doğru çizgi çizdiğini zanneden orta ölçekli markaların iyi niyetli fakat azıcık toy yöneticileri, dünya devinin bir tıkla tüketicisini dikkate aldığı şu dönemde itici algılanıp markası adına tüketicisinden olumsuz not alma riskiyle karşı karşıya kalabiliyor.
Bizler, kreatif ve dijital ajanslar olarak, görseller, tasarımlar, yeni fikirler, mottolar ve diğer birçok farklı yol ile markaların markalaşma sürecinde yani; “insanların akıllarında uyandırdıkları şeyi yönetme” dönemlerinde şirketler adına çalışıyor, marka algısını tüketicide olması gereken ve hedeflenen şekilde uyandırmaya gayret ederek, yöneticilerin üzerinden yük alıp onların bu konuda kafalarının rahat olmasını sağlıyoruz.
Sosyal medyayı doğru kullanmak, her platformda var olmak anlamına gelmez. Markanın sosyal medya ağlarının tüketicisini kazanabilecek algıyla profesyonel ajanslar ile yönetilmesi, tüketicisine bugün ve gelecek için olumlu izlenimler verecektir. Markanız, egolarınızın altında ezilmesin.
Çünkü risk kapınızda.
Algı bedava.